Beni ben yapan bir tatil diyebilirim bu tatil için. Efem Keskin... Kızgın kumları, serin suları, mükemmel odaları, temiz çeşme suları, muhteşem animasyonları(!)...
Evet ilk paragrafın ilk cümlesini bir kenara bırakırsak yalan bir giriş oldu. Zaten benim beklentim de bunlar değildi. Burak ve Miraç'la birlikte mükemmel bir tatil olacağını daha gitmeden tahmin edebiliyordum zaten, nitekim öyle de oldu. Gerçi tatili Burak yaptı ama olsun. =)
Eğlenebileceğimizin maksimumunu yaşadık ve gayet memnun döndük Ankara'ya. Bu tatilde Miraç gibi bir dostu kazandım ya o bana yeter zaten =) Ne demişler canım; "Arkadaşını tatilde öğreneceksin." Ahh ahh geyiğin dibine vurmuşuz da haberimiz yok...
Muse - Blackout dinlerken okunması tavsiye edilir.
Aşkınız için ne yaptınız? Ya da şöyle söyleyeyim. Yapabileceğiniz her şeyi yaptınız mı? Eğer evet yaptım diyorsanız –ki ben evet yaptım diyorum-ve hâlâ memnun olmadığınız bir durumla karşı karşıyaysanız, sakın üzülmeyin. –ki evet ben üzülüyorum-
((belki yazımı tamamladıktan sonra bu düşüncemin tersine de çıkabilirim))
“Evet, bu yazı aslında tamamen rahatlama amaçlı bir yazıdır. Nedeni ise, bu geceki hissettiklerim. Hislerimi açık açık söylememe gerek yok, rahatlamak için kelimelerimi kullanıyorum. Onlar da ister istemez kendini ele verecektir zaten. Onlar benim kelimelerim çünkü...”
Yapabileceklerinizi yaptıktan sonra bile o hâlâ gitmeyi kafasına koymuşsa, arkasından el sallamaktan başka yapabilceğimiz bir şey kalmamıştır. Böylece aşk için yapabileceğimiz son şeyi de yapar, arkasından el sallarız, hiç istemememize rağmen. Çünkü, biz her şeyi, evet her şeyi yapmışızdır. O ise sürekli bahaneler bulmaktadır ve yaptıklarımızdan hiçbir zaman memnun olmamıştır. Kendince eksik olan şeyleri bulmuş ve bunun üzerine gitmiştir. Oysa ki biz her şeyi yapmışızdır onun için, üzülmüş, ağlamış, sevmiş, deli gibi aşık olmuş, şarkılar söylemiş, hikayeler yazmışızdır. Olmadık zamanda olmadık sürprizler yapmışızdır. Ama onun istediği bu olmamıştır. O, hep başka şeyleri arzulamıştır. Biz aşkımızı doya doya yaşıyorken, o hep kendince sebepler bulup acı çekmiştir.
Her ne olursa olsun insan düşündüklerini pratiğe dökemiyor. Kafanda tamam bu sefer şöyle yapacağım desen de, bir şey çıkıveriyor hiç beklemediğin bir anda. –bu gece olduğu gibi- İşte insan hazırlıklı olamıyor her seferinde. Çünkü, kendini hazırlıyorsun, neye odaklanacaksan ona odaklanıyorsun, pat diye seni dürtüyorlar. Hey bak ben burdayım diyorlar. 38 gündür sesini duymadığın birinin sesini dinletiyorlar arkadan arkadan. İnanmak istemesen de o ses gerçek. Dilin tutuluyor, beynin duruyor tabi o an. Ne yapacağını bilemiyorsun. Ağzından çıkan kelimeleri kontrol edemiyorsun. O kelimelerin sahibinin o olduğunu bilsen de, kontrolü elinde tutmak istiyorsun. Tüm bunlara rağmen kelimeler ağzından kontrolsüzce çıkıyor. Hepsi kalbinden geliyor. Kalbinin sahibi de zaten kelimelerin sahibi. Anlayacağınız, insan çok karmaşık oluveriyor.
“Geçenlerde bir hikaye yazdım, ama bloga koymadım. Öyle bilgisayara da yazmadım, kağıtta. Eskiden birbirimize yazdığımız gibi. Sanki kağıdı ortadan ikiye katlayıp ona verecekmişim gibi yazdım. Yanıbaşımdaymış gibi yazdım. Biliyorum ki hep kalbimde çünkü. Ruhumda... Yazmazsam öleceğim çünkü. Tabi bundan onun haberi yok. Aslında olabilir de, çünkü yazdığım şey hâlâ burada. Kalbim de burada. Benim kalbim zaten onda. O zaman yazdığım şey de ona yakında bir yerlerde.... Evet, aşk böyle bir şey işte...”
ve kederin basamaklarında bırakıyorlardı uçarılıklarını, hiç biri zamana meydan okumadı, çabasız haykırışları duymadı bu kez saat, onlar için son kez vurdu...
Neden mi sana yazıyorum? Neden sadece sana yazdığımı sorma. Neden yalnızca senin için yazdığımı...
Birçok sebebi var bunun. Sen benim için aşkı var ediyorsun. Çünkü, sen varsın. Çünkü, sen benden önce de vardın. Bu yüzden varsın zaten. Sen benden sonra da var olacaksın. Sen var olduğun sürece aşk da var olacak.
Sen benim kelimelerimdesin. Her kelimemsin. Daha dikkatli oku önce okuduklarını. Çünkü, sen her kelimedesin. Seni aklıma kazıyışım bundandır.
Sen aşksın. Aşkın kendisisin. Nefes aldığım havasın. Aynı zamanda beni nefessiz bırakabilen. Senden vazgeçemeyişim bundandır.
Neden mi sana yazıyorum? Bir an için dur ve düşün. Sen benim ruhumsun. Sana yazmamak, ölümümdür.
“Seni özlüyorum.. Ne dersen de, istersen hiçbir şey deme ama yanlış anlama. Ben sadece seni çok özlüyorum...”
Hiçbir şey dememe hakkını kullandın sadece. Bir cevap beklerdi yürek. Özlemini dindirirdi cevaplar. Daha da yaktı canını, neden böyle yaptım diye.
Özlüyorum... Keşke özlenmese. Ama elde değil tüm bunlar. Engel olunabilse keşke. Gidiyorum dendiğinde gidilmeseydi, her aramak istendiğinde ısrarla aransaydı... Bir köşede sessizce gidişini izlemek... Ve sadece özlemek...
Ve sen, hiçbir şey dememe hakkını kullandın... Hiçbir şey demeden yaşamaya devam ettin.. Oysa bir cevap beklerdi yürek...