Pia Pia Piano


Bu da böyle bir anım olsun...

Edit: (11.09.2008) Efendim imeem'i engellemişler. Sağolsun mantar haber verdi. O yüzden derim ki; eğer şarkıları göremez, dinleyemez iseniz şaşırmayınız. Yeni bir site bulursam oraya upload ederim. Hayır, ben girebiliyorum. Ben dinleyebiliyorum. Ama bana değil bunlar, size. O bakımdan bir not yazayım dedim işte. Görüşürüz!

Hop Edit: (14.09.2008)



+Evet?
-Galiba..
+Büyük gibi sanki..
-Olduğu kadar..
+Olmuş zaten olacağı kadar...

Good..

Biliyodum.. Biliyoduuuum! İyi olduğumu biliyodum :))


How evil are you?

Ne kadar da özgünüm değil mi sayın angelic? =)

Kızılay'da Clubber Olmak - Part III

Son kısmı yayınlamayı unutmuşum. Japon konsolosu'ndan da özür diliyorum. Olur o kadar...
Part - I
Part - II

Seri bir hareketle elindeki poşeti açan Refik, güllaçları çıkardı ve sevdiği kadına doğru uzattı:

-Sana güllaç getirdim, hoşuna gider diye düşündüm. Ama önce şu ekmeği bir ye bakalım. Şuna bak ya çok halsiz görünüyorsun. Al şu ‘cappy tropik’i de…

Dumur olan Tijen ne yapacağını şaşırdı ve panikle güllacı olduğu gibi üzerine döktü. Tam o esnada açtığı meyve suyunu Tijen’e uzatmakta olan Refik de panikledi ve tüm meyve suyunu Tijen’in üzerine boşalttı. Tijen birden, ‘’Sen ne yaptığını sanıyorsun ahmak moron’’ diye haykırdı ve Refik’in suratına bir tokat yapıştırdı. Ne olduğunu anlayamayan Refik:

-Kızma hemen. Şimdi şuracıkta değiştiriveririz üzerindekini. Problem ettiğin şeye bak.

-Saçmalama! Hem yedeğim yok hem de sen buradayken nasıl değiştirebilirim üstümü? Ayrıca gördüğün gibi omzum sargılı. Kolumu kıpırdatamıyorum bile.

Bizim Refik tüm bunları bir yardım çağrısı olarak algıladı ve ‘’ Ben şimdi hallederim, yedeğin yoksa yok, benimkini giyersin olur biter ‘’ dedi ve bir striptizci edasıyla yavaş yavaş T-shirt’ünü çıkardı. Sıra Tijen’e gelmişti. Kıvrak bir hareketle Tijen’i de soydu.

-Aaaah kolum. Ne yapıyorsun hayvan herif! İmdaaaaat!

Tijen’in sesi tüm hastane koridorunda yankılandı. 14 saniye ya geçti ya geçmedi Adnan içeri girdi. Refik ve nişanlısını çıplak bir biçimde görünce deliye dönen Adnan silahına sarıldı ve ‘sniper’ıyla yakın mesafeden 3 el ateş etti. Hiçbir atışını isabet ettiremeyen Adnan işi garantiye almak istedi ve ‘sniper’ın dürbününü açtı, Refik’e doğru nişan aldı. Tam elini tetiğe doğru getirirken hayalarına tekmeyi yemesiyle yere düşmesi bir oldu. Refik yine yapmıştı magandalığını. Adnan’ın acılar içinde kıvranmasını fırsat bilip sevdiği kadını omuzladı ve onunla beraber oradan uzaklaşmak üzere kapıyı açtı. Karşısında ona doğru gelmekte olan hastane güvenliklerini gören Refik ani bir hareketle pencereye yöneldi ve sırtında Tijen’le birlikte birinci kattan atlayarak kaçmaya başladı. Tijen bir sopranoyu andıran sesiyle avazının çıktığı kadar bağırıyordu. Neyse ki sokakta çok fazla kişi yoktu ve olanlar da açıkçası olayı aile meselesi zannedip ses çıkarmıyorlardı. Refik, sırtında Tijen ile saatte 76 kilometre hızla koşuyordu. Yaklaşık 116 kg olan Adnan’ın ona yetişemeyeceğini biliyordu. O yüzden biraz dinlenmek istedi ve canı da kahve istediğinden Tijen’i yere indirip kolundan tuttuğu gibi Starbucks’a soktu ve yine magandalığını yapıp kahve sırasının en önüne geçerek ‘’1 adet orta boy white mocha ve yine 1 adet büyük boy frappuccino mango lütfen’’ dedi ve içecekleri beklemeye başladı. Tijen çok şaşırmıştı. Refik’i magandalar magandası bir adam olarak tanımıştı ama Refik’in içindeki o kibar,nazik ve bir o kadar da sosyetik yanı da görmüştü. Kanı yavaş yavaş Refik’e ısınıyordu, bir anda uzaklara daldı. Tam o sırada ‘’Refik Bey’’diye bir ses duyuldu ve Refik’in sağ ayak işaret parmağına korkudan kramp girdi. Sesin Adnan’a ait olmasından korkmuştu Refik ama ses kahveci çocuktan başkasına ait değildi. O ani şoku atlatan Refik içecekleri alarak müessesenin en kuytu masasını gözüne kestirdi ve oraya doğru yöneldi. Ardından masaya oturdular ve içecekleri yudumlamaya başladılar. Havadan sudan biraz muhabbet ettiler ve birden n’olduysa oldu Tijen ile Refik deliler gibi öpüşmeye başladılar. Bir anda mekandaki tüm gözler bu ihtiraslı öpüşmeye çevrildi.Herkes şaşkın bakışlarla bu öpüşmeyi izlerken, Refik’i aramaktan sıkılan ve bir kahve molası veren Adnan mekana girdi.Herkesin aynı noktaya odaklandığını gören Adnan gözlerini merakla herkesin baktığı yere çevirdi ve adeta kafasından kaynar sular boşaldı. Gördüklerine inanamayan Adnan o ilk şoku atlattıktan sonra tekrar silahına sarıldı ve 2 el ateş etti.Bunun üzerine ilk önce Refik, ardından da Tijen yere yığıldı. Hızını alamayan Adnan, yerdeki taze aşıklara kalan mermilerini boşaltmaya başladı. Bu yeni başlayan tutkulu aşkın ölümle noktalanacağını anlayan duygusal Refik , Tijen’in elini tuttu ve son sözlerini fısıldadı:

-Sana doyamadım al yanaklım,cennette görüşürüz…



not to be continued...

japon konsolosu


Vesna


-Ne kadar güzel değil mi?
-Değil...
-Hıhı... (2)

Uyan!

Mükemmel bir rüya görmektesiniz. Belki de uyurken yüzünüzü bir tebessüm hali almış. Mis gibi uyumaktasınız. Sonra birisi gelip sizi uyandırıyor. Yüzünüzdeki o tebessüm gidiyor bir anda. Sonra o güzel rüyayı hatırlıyorsunuz, mutlu oluyorsunuz. Uyandırılıdığınız için üzülüyorsunuz. Böyle gidip geliyorsunuz işte. Doğal olarak yanağınız ağrıyor, bir gülüp bir durunca. Ruhunuz da yoruluyor tabii. Bu kadar karmaşayı kaldıramıyor.

Tatilden döneli çok oldu. Bunu yeni farkettim. Lucid dreaming üzerinde daha çok çalışmalıyım. Belki o zaman tatilim uzun sürer. Kamplumbağalarımdan bir tanesi ölmüş ben yokken. Diğeri de üzüntüden kendini güneşe verdi. Kafesinde küçük havuz gibi bir şey var. Balkona çıkarıyorum, ayaklarını oraya uzatıp yatıyor. Hayvanın hayatı tatil. Benimki gibi 1 haftada gelip geçmiyor.

Sonuç olarak, yine buradayım. Yazmaya biraz ara verebilirim. Bilemiyorum. Geçen bir yazı yazdım. Sevmedim onu. Henüz tam olarak hazır değilim galiba. Yazmak rahatlatsa da, daha rüya modundayım. Gerçeklere gelemedim. Onlar bana gelene kadar da beklerim herhalde.

Yoksunluk

O simdi yok.
Yakinda gelecek, biliyorum.
Sorun; simdi olmamasi, anlatamiyorum.

Sesini duysam da arada,
Geyik yapsak da telefonda,
Yazisamiyoruz ki doyasiya.
Yazisamiyoruz ki sikilasiya.

Burada olup da yazisamadiklarim gibi degil o.
Olmadigi icin yazamadigim, olmadigi icin canimin sikildigi.
Eglendigiyle, eglenebildigim.
Dostlarimin onde geleni.
Dostlarimin onde gitmeyeni.

Don de dur!
Hep oldugun yerde otur.
Dagdan done done inen peri kizlariyla gel.
Bir sana bir de bana.

Kopmayalim, olur mu?

Son not: Bu siirimsinin verdigi butun havayi su son notla yok edecegim, biliyorum. Olsun!

Sneyl Bey yokken bana destek olamiyor insanlar. Yalnizligima siginiyorum o yokken.

Yokluguna baskaldirisimdir! Biline!

Dondugunde, dondugumde, cilginlar atacagim, cilginlar atacagiyimdir.

Alkolizm sart mi? Degil. Icelim, dertleselim yeter.

Küs, Fiti...

Küs ve Fiti mi?
Evet bunlar benim taktığım isimler onlara.
Kimlere?
Dur, dur anlatacağım yine tek tek.

Efendim, bugün tatil için ıvır zıvır alışverişi maksadıyla dışarı çıkmıştım. Neyse işte ıvır zıvırlarımı alırken, pet shopa girdim kedi seveyim diye. Malumunuz, kedi almadılar bana hala bu arkadaşlarım. Yine de Gaijin'i biraz bu konudan uzak tutmaya başlayabilirim. Kedileri sevdikten ve bir ah çektikten sonra başka hayvancıklara yöneldim. Evet, hayvancık diyorum. Su kaplumbağalarını gördükten sonra dedim ki: "Ulan alsam şunlardan 2 tane. Tamam işte. Kedim olana kadar idare ederim bunlarla." Dışımdan demiş olacağım, adam, "Efenim?" dedi.

"Ne güzel len bunlar böyle." diye sevimli bir gülücük attım adama. Yanlış anlamadı şansıma. Her neyse, adama anlattım. İşte, ben aslında kedi almak istiyorum ama henüz alamıyorum. O yüzden bunlar beni oyalayabilir diye düşündüm. Hatta almayı da düşünüyorum şu vakit dedim. Tırnak içinde yazması da zor oluyo böyle idare ediver dedim. Tabii, dedi adam. Neyse ben seçtim 2 tane. Gerçi hepsi aynı geldi o an gözüme. Bileydim eve gelince bir tanesinin küseceğini, daha seçici davranırdım. Gayet sevimli hayvancıklar. Öylece bakıp vakit geçirebiliyorsun. Ben bunu yaptım, evet.

İsim meselesine gelince... Dediğim gibi, bir tanesi eve gelince resmen küstü. Satın almadan önce ordan oraya yüzen maskot yokoldu sanki. Gözleri kapadı, duruyor öyle. Bu sebeple adını Küs koydum. Diğeri ise tam tersi. Resmen enerjik. Fiti fiti oraya buraya yüzdüğü için, adı Fiti oluverdi. Tamam öyle bakmayın hemen. Çok düşünerek koymuş olduğum isimler değil, ne yapayım. Birden içimden geldi.

Yalnız, Küs için hakkaten üzüldüm. Kış uykusuna da bu ay yatmaz diye düşünüyorum. Hadi bir Ekim olsa, belki. Yarın gidip sorabilirim aslında. Yemek yemiyor hayvan. Diğeri tam bir canavar. Kafasını Küs'ün boyu kadar uzatabiliyor neredeyse. Normalde günde 2 tane kurtçuk vermem gerekiyor mama olarak. Ama deli Fiti anında bitirdiği için ve Küs yememekte direttiği için, diğerlerini de ben yiyebilirim ulan diyerek yüzme hızını %100 arttırabiliyor. Mama mücadeleleri zevkli olacak gibi duruyor.

Her neyse efendim, hakikaten kediye kadar oyalayabilecek nitelikteler. Her ne kadar fazla temasta bulunup sevme imkanımız olmasa da...

Büyrün bunlar işte;
Sol kısımdaki zavallı, tahmin edildiği üzere Küs. Gerçi buradan öyle durmuyor. Halbuki, o anda uyumakta kendisi.
2. resimde Fiti'nin nasıl fiti olduğunu görüyoruz.

1234



Ne kadar güzel değil mi?